Bütün dünyaya demokrasi, eşitlik, hak hukuk satan; yeri geldiğinde demokrasiyi oturtmak için atom bombaları dahil her türlü ölüm makinelerini kullanmaktan geri kalmayan Amerikan siyasetinin derin izlerini Hollywood çıkışlı tüm filmlerde görmek mümkün.

Hollywood menşeli tüm filmlerin her iki ya da üç sahnesinin bir karesinde mutlak ABD bayrağı, adalet satan bir Amerikalı, kusursuz işleyen yargı düzeni, gözüpek savcılar, korkusuz avukatlar ve halktan jüri üyeleri vardır. 

Rambo tek başına ordulara kafa tutan kahraman Amerikalıların sembol isimlerindendir mesela ama biz Rambo'yu Irak'ı yerlebir eden ABD kapitalizmine karşı mücadele ederken göremeyiz.

Vietnam da ABD asker ve vatandaşlarını kurtaran kahraman Rambo'ya körü körüne aşık olduk ama ABD'nin yarattığı Vietnam kan gölünde aslında nasıl boğulduğunu anlatmaz Rambo.

Aslında bir nevi Amerikan Sinemasına (Hoywood) rakip olarak doğan Hint Sinemasını da unutmamak gerek. 22 resmî dil, 844 farklı lehçenin konuşulduğu Hindistan’da, muhtemelen film endüstrisi de bu zenginlikten payını aldığından, Hint sineması yıllık üretimde dünyada birincisidir. Günümüzde Hint sinemasıyla özdeşleşen Bollywood ise ülkedeki tek sinema sektörü değil, Tollywood ve Kollywood gibi sektörlerden yalnızca biridir. Batı dünyasında “klişeler yumağı ve basmakalıp” olarak görülerek küçümsenen Hint sineması, sektörel zenginliğin yanı sıra beslendiği mitolojik unsurlar, kimliksel ve kültürel çeşitlilik ve toplumsal kodlarla yabana atılamayacak kadar özgün bir ülke sineması olarak konumlanmaktadır.

Günümüzde alay konusu haline gelen komik ötesi dizilerine rağmen Hint Sineması özellikle PK filmi başta olmak üzere Amerikan sinemasına nazaran özgürlükleri, kapitalizmin zulmünü, hakkı, hukuku daha çok işler.

Dünyaya hükmeden bu iki dev bir nevi kendi bakış açısını da olsa belli bir düşünceyi temsil eder ve yansıtır beyaz perdeye. Bir devre Yeşilçam olarak damga vuran şimdilerde ne olduğu belli olmayan Türk Sinemasının ise belli bir ideolojisi, fikri yoktur.

Genel itibari ile zengin oğlan fakir kız demogojisi ve sözde feodaliteyle, ağalık sistemi ile mücadele etmek adı altında Doğu ve Güneydoğu halkının kültürü, şivesi, giyimi, ırkı ile alay eden iki ana temasından başka bir özelliği yoktur.

Şimdilerde yerini kadına şiddetin, siyasal İslam ve tarikatların özendirildiği, beceriksiz, devlet adına çekirdek çitler gibi adam öldüren mafya babalarının kahramanlaştığı dizlere yerini bırakan Yeşilçam Sinemasının kahramanlarının çoğunun askere gitmemek için çürük raporu alanlardan oluştuğunu söylemek zaten meselenin ne denli altı boş olduğunu anlatmaya yeter.

ŞANLIURFA SİNEMASI!

Pek tabii Amerikan, Hint ve Yeşilçam Sineması ile başetme gücü mümkün olmayan sinemalar da vardır. Genel itibariyle gölgede kalmıştır. Başaltı diyebileceğimiz en iyi örnek de İran Sinemasıdır. Saman alevi gibi parlar bazen.

Hal böyle iken son 4 gündür Şanlıurfa Sineması patentli bir film gündeme bomba gibi düşeceğe benziyor.

KOD ADI PTT'DE AŞK adlı sinema filminin başrolleri çok tanıdık aslında.

Bu şehre din, iman, ahlak, namus satan namussuzlar filmin başrollerini kapmışlar.

Filmin konu yelpazesi oldukça geniş ve tanıdık aslında. İş arayan çaresiz kadınları ve genç kızları iş karşılığında yatağa atan ahlaksızlar, işe girmek veya makam için siyasilerin altına yatanlar, onları yakalayıp darp eden kıskanç eşler.

Aldığım bilgiye göre filmin en can alıcı sahnesi bir PTT şubesinde geçiyor. Kıskanç bir eş ve iki kadın arkadaşı şubeyi basıyor ve şubeye eşi ile oğlunun torpili ile girdiğini iddia ettiği bir kadının saçını, başını yol
luyorlar.

Yahu, kadın kıskançlığı ve saç başa kavgasının neresi çarpıcı? Diyeceksiniz ama sabredin biraz, anlatıyorum.

Daha önce de eşini karakola defalarca kendini aldatmak, eşi ve oğlunu da kendini darp ve tehdit etmek suçlarından şikayet eden aktirisimiz bu kez yanında getirdiği telefonun WhatsApp mesajlarından kadına şöyle diyor 

Oğlum ve eşim ile yatmaya utanmıyor musun?

Yani ortada baba oğul ile yatağa giren bir kadın, bu kadını darp eden bir eş ve bu kadın gibi iş arayan veya aranan arsızları yatağa atan ama şehre ahlak satan baba oğul var.

Şanlıurfa Sineması bu film ile tabuları yıkıp Amerikan ve Hint Sinemasını alt eder mi bilmem ama Türkiye de gişe rekorları kuracağına eminim.

Belki de bu film sayesinde yoksul Şanlıurfa halkının alın terlerine, iş arayanların namusuna göz dikenler bir kez olsun deşifre olurlar.

Bu şehir ne çektiyse makamları üzerinden ihale yolsuzlukları, torpil ve nepotizmin dibine vurarak banka hesaplarını şişiren hırsızlardan, milletin ırzına göz diken ama namus bekçiliği yapan ırz düşmanı sapkınlardan çekti.

Ve bu film bir gerçeği daha gösterecek. Fake hesaplar veya sosyal medyadan milletin ölmüş anasına lüfer edersen ananda çıkar seni böyle rezil rüsva eder.

Bakalım şimdi nereye kaçacaksınız. Ben filmi izlerken utandım, bakalım siz utanacak mısınız?

Not: Makalede adı geçen olay kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünü olup Şanlıurfa Sinemasına katkı sunmak amaçlıdır.